
“Görünen gerçeği kabul etmeyen düşünüş, gözle görülmeyen gerçeği kabul edemez. İlmin konusu olan eşya inkar edilirse; ilim inkar edilince de iman yıkılır.”
Gölgelere hayranlığımı dile getiririm her seferinde. Olurda gölgelere hayran olan insan, hakikate haydi haydi hayran olur. Platon’un bu dünyanın sadece öteki dünyanın bir yansıması olduğu görüşünü, mağara alegorisi desteklemesi gibi ben de bu dünyanın aslında ahiretin hatta Yaratıcının bir gölgesi olduğu savının peşinden koşmaktayım.
Allahu Teala kendi zâtının tanınması ve bilinmesini istedi ve sıfatların tecellisi olarak sıfatları; kendi özünden kâinatı ve eşref-i mahluku yarattı. “Ben gizli bir hazine idim, bilinmek ve tanınmak istedim. Mahluku yarattım.”
Kusur olarak nitelendirdiğimiz, çirkinliğine kanaat getirdiğimiz her şeyin tefekkürünü yaptığımızda -Allahu Teâlâ’nın ve Resulünün (sav) aynasından baktığımızda- aslolanın şeyin özünde / parçasında güzelliğin ve hakikatin, her zerrenin bir ayet taşıdığına şahit olacağız. İslam’ın tavsiye ettiği iman da, taklidi imandan çok fertin kainatin varlığını temaşa etmesi sonucunda oluşan imandır. Görünene iman etmeyen beşer, görünmeyene zaten iman etmeyecektir. O yüzdendir ki, önce Allah’ın yarattığı gölgelere inanırsak arkasında bir yaratıcının olduğu inancı gönlümüze girecek, gözle görülmeyen gerçeğin varlığına da inanmış olacağız.
|Elif Tekin
Elinize sağlık güzel bir çalışma
BeğenLiked by 1 kişi